Mahmut Akman
İş ve Sosyal Güvenlik Danışmanı
06 Aralık 2021
Sirküler No: 553
Sirkülerimizi Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15 Şubat 2010 tarihli bir kararı (E:2008/16806-K:2010/3579) ile açıklayalım.
Belirsiz süreli iş sözleşmesinin taraflarca ihbar öneli tanınmak suretiyle ya da ihbar tazminatı ödenerek her zaman feshi mümkün ise de, bu hakkın da her hak gibi Medeni Kanunun 2. maddesi uyarınca dürüstlük ve objektif iyiniyet kurallarına uygun biçimde kullanılması gerekir. Aksi taktirde, fesih hakkı kötüye kullanılmış olduğundan söz edilir.
Fesih hakkını kötüye kullanan işverenin 17. madde uyarınca bildirim sürelerine ait ücretin 3 katı tutarında tazminat ödemek zorundadır. Bahsi geçen tazminata uygulamada kötü niyet tazminatı denilmektedir.
Kötü niyet tazminatına hak kazanma ve hesabı yönlerinden 4857 sayılı İş Kanunu önemli değişiklikler getirmiştir. Öncelikle 17. maddenin 6. fıkrasının açık hükmüne göre, iş güvencesi kapsamında olan işçiler yönünden kötü niyet tazminatına hak kazanılması mümkün değildir.
1475 sayılı İş Kanununda, “işçinin sendikaya üye olması, şikâyete başvurması” gibi sebepler kötü niyet halleri olarak örnekseme biçiminde sayıldığı halde 4857 sayılı İş Kanununda genel anlamda fesih hakkının kötüye kullanılmasından söz edilmiştir. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, işçinin işvereni şikâyet etmesi, dava açması veya şahitlikte bulunması nedenine bağlı fesihlerin kötü niyete dayanmaktadır.
Tazminatın hesabı da 4857 sayılı İş Kanunu ile açıklığa kavuşturulmuştur. Kötü niyet tazminatı ihbar önellerine ait ücretin üç katı tutarı olarak belirlenmiş ve ayrıca ihbar tazminatının ödenmesinin gerektiği kurala bağlanmıştır.
4857 sayılı İş Kanununun 17. maddesinin son fıkrasındaki düzenleme kötü niyet tazminatını da kapsamakta olup, bu tazminatın hesabında da işçiye ücreti dışında sağlanmış para veya para ile ölçülebilir menfaatler dikkate alınmalıdır (Yargıtay 9. HD. 12.6.2008 gün 2007/21422 E, 2008/15336 K).
Somut olayda raporlu olduğu bir dönemde fesih yapılması veya 4773 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden bir kaç gün önce fesih işleminin yapılması kötü niyete karine teşkil etmez. Davalının ne sebeple kötü niyeti ispatladığı mahkeme kararı gerekçesinde açıklanmamıştır. Kaldı ki dosya içeriğindeki ihtarnameler dikkate alındığında davacının davalı ile uyuşmazlık içinde bulunduğu, feshin geçerli sebebe dayandığı anlaşılmaktadır. Davacı 4773 Sayılı Yasa döneminde çıkarılmış olsa idi yine geçerli fesih sebebi mahkemece tartışılacaktı. Davalı fesih gerekçesinde “bilinen sebeplerden dolayı” yazmasında da davacı ile olan yazışmaları kastettiği açıktır. Bütün bu nedenlerle ve yukarıdaki ilkeler çerçevesinde davacının kötü niyet isteminin reddine karar vermek gerekirken kabulüne hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.